Hafta İçi - Sonu: 10:00-17:00 (Pazartesi kapalı)

+90 222 234 37 34

ODUNPAZARI MESTANOĞLU HALİL EVİ

Müze binamızın tarihçesine ait bazı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Daha fazlası ve detaylar için müzemize ziyarete bekliyoruz.

  • BİNANIN TARİHÇESİ VE GENEL ÖZELLİKLERİ

    14. Yüzyılda Osmanlı topraklarına katılan Eskişehir'de kentsel yerleşim bugünkü Odunpazarı olarak bilinen yamaçta kurulmuştur. Halk arasında yukarı mahalle olarak da anılan bölgeye Kurtuluş Savaşı sırasında halkın yakacak ihtiyacını karşılamak üzere odun ve kütüklerin satıldığı meydandan dolayı Odunpazarı denmiştir.

    Dar sokakları, küçük meydanları ve çeşmeleri ile "Eski Türk Şehri" görünümünü muhafaza eden Odunpazarı bugün "Müze Kent" durumundadır.

    19. Yüzyılın ortalarına kadar oldukça sönük bir kasaba karakteri gösteren Eskişehir'in 1854-56 yıllarında Kırım'dan gelen göçmenlerin Porsuk Çayı'nın karşı kıyısına yerleşmeleri ve tarımla uğraşmalarıyla kentte bolluk ve bereket hasıl olmuştur. Yüzyılın sonuna doğru kente demiryolunun gelişi, lületaşı ihracatı gibi uğraşlar Eskişehir'de ekonomik seviyeyi hızla yükseltmiştir. Vital Cuinet'in verdiği bilgilere göre; 1890 yılında padişahın emriyle kentte her yıl Eylül ayında bir panayır açılmaktadır. Bu panayıra civar köy ve vilayetlerden gelen tüccarlarla büyük bir canlılık yaşanmaktadır. Halkın ürettiği malları dış pazarlara hızla ulaşım olanaklarıyla aktarabilme şansı kente azınlık grupları çekmiştir.

    1894 yılında Eskişehir nüfusu 19000, bunun 2000 kişiye yakın bir sayısı Ermeni ve Rumlardan oluşmaktaydı.

    1892 yılında gelen demiryolu sayesinde de İstanbul'la olan ilişkiler artmış, tarım ürünleri ve diğer hammaddeleri kolaylıkla taşıma imkânı doğmuştur. Demiryolu yapımı ile başlayan endüstri etkinliği de Eskişehir ekonomisinde yaşanan canlılığı ve zenginliği göstermektedir.

    19. Yüzyıl ortalarında görülen bu ekonomik gelişmeler sonucu hali vakti yerinde olanlar çoğunlukla iki katlı ev tipleri arasında daha gösterişli boyutlarda, taşra kentlerine özgü eşraf konakları yaptırmışlardır. Türkiye'nin en önemli kentinde devlet erkânıyla taşra ileri gelenleri için çeşitli boylarda konak ve saraylar yapılmıştır.

    18. Yüzyılda İstanbul'da başlayan sanatta batılılaşma hareketi Anadolu'da da hemen aynı tarihlerde başlamış ve 19. yüzyılda da yayılarak devam etmiştir. Klasik Osmanlı strüktür anlayışı devam ederken, yeni ve batı karakterli süslemeler başkentte oldukça görkemli, Anadolu'da da daha mütevazi bir biçimde uygulanmıştır.

    19. Yüzyıl boyunca başkentte büyük gelişmeler olurken, yerel sanatçılarda kişisel üsluplarını yansıtıyor ve taşrada duvar resmi halk sanatı haline geliyordu.

    Eskişehir eşraf konakları da bu yeni dekorasyon ve süslemelerden 19. yüzyıl ortalarından itibaren ne denli etkilendiklerini açıkça ortaya koymaktadırlar.

    Odunpazarı eşraf evlerinde en çok rastlanan (orta büyüklükteki konaklara özgü) plan tipi haremlik ile selamlığa ait iki kat üzerinde iki sofalı tiptir.

    "Odunpazarı Kentsel Sit Alanı" içinde yer alan Mestanoğlu Halil, Yeşil Efendi, Cırıklar, Celepcigil evleri mimarileri ile geleneksel Türk evi strüktürünü yaşatırken, süslemelerindeki batı etkili nakış ve resimleriyle de başkentten gelen modayı uyguladıklarını da açıkça göstermektedirler.

    Mestanoğlu Halil Evi

    Yeri: Mestanoğlu Halil Evi, Eskişehir'in eşraf konaklarındandır. Odunpazarı, Şarkiye Mahallesi, Arif Bey Sokak No:6'da yer almaktadır.

    Tarihçesi: Tapu kayıtlarında evin ilk sahibinin 1880 yılında vefat eden Mestanoğlu Halil Bey olduğu bilinmektedir. Bina 19. yüzyıl ikinci yarısında yapılmıştır. 1920 yılından sonra tamir geçiren binanın, 05.01.2001 tarihinde Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'ne tapu kaydı yapılmıştır. Binanın müllkiyeti Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'ne geçtikten sonra 2002 yılında, binada kapsamlı bir restorasyon çalışması yapılmıştır.

    Mimari Özellikleri: Giriş katı ve onun üzerinde yer alan asıl yaşama katından oluşmaktadır. Su basmanının yükseltilerek yarım kat bodruma dönüştürüldüğü görülmektedir. Burası genellikle yakacak depolanmasında kullanılır.

    İç sofalı ev tipinin ilginç örneklerinden birini teşkil eden konak çift girişlidir. Kapılar sağlı, sollu merdivenlerle çıkılan taşlığa açılmaktadır. Haremlik ve selamlık olarak yapıldığı düşünülebilir.

    İç sofalı ev tipi Türklerin özellikle kentsel yerleşmelerde çok sık kullandıkları bir plan tipidir. Evin bahçesi arkadadır. Alt ve üst katta sofa dışında üçer oturma odası yer almaktadır. Odalarda seki altı- seki üstü ayrımı yapılmamıştır. Yalnızca zemin kat sofasına girişte pabuçluk-seki altı belirtilmiştir. Kapılar ahşap olup, giriş kapısı çift, oda kapıları tek kanat yapılmıştır.

    Duvarları bağdadi tekniğinde yapılmış olup, üst örtüsü kiremittir. Giriş kapısından içeriye girildiğinde kapının hemen yanında dikdörtgen biçimindeki pencere sofayı tek yönden aydınlatmaktadır. Solda bir kapı ile girilen oda sokağa bakan iki yönde üç pencere ile aydınlatılmaktadır. Burası muhteşem denilebilecek güzellikte duvar resimleriyle süslü bir odadır.

    Odanın güney yönündeki köşede bir kapıyla sonradan kilere dönüştürülmüş servis mekânına geçilmektedir. Sofanın tam karşısındaki bir kapıyla hem mutfak olarak kullanılan hem de yaz ve kış oturulup, yemek yenebilen ocaklı ve dolaplı bir oda görülür. Türk evlerinde odaların işlevleri aynıdır. Hepsi yeme, içme, yatma işlevini üstlenir. Duvarlarında yıldız bezemelerin bulunduğu oda üç pencereyle arka bahçeye açılmaktadır. Sofanın köşesindeki kapı tuvalet ve lavabo mahalline aittir.

    Sofanın solunda ahşap dönel bir merdivenle üst kata ulaşılır. Uzunlamasına dikdörtgen bir sofanın sokak tarafında iki, arka bahçe yönünde de bir oda bulunur. İki pencere ile bahçeden ışık alan sofanın kuzey-güney istikametindeki duvarı da resimlidir. Sofanın solunda sokağa çıkma yapan esas odası üç yönde dört pencere ile oldukça aydınlık ve ferah bir etki bırakır. Hemen yanındaki oda iki pencereli olup daha küçük boyutludur. Arada kilerli olan oda bahçe tarafına çıkma yapmakta ve aynı yönde üç pencere ile aydınlatılmaktadır. Pencereler ahşap ve iki kanatlıdır.

    Duvar Resim ve Nakışları: Konağın alt kat sofasının her iki taşıyıcı duvarlarında çivit mavisi zemin üzerinde bitkisel dekorlu kenar sularıyla yüzey bölünerek içinde adeta gökyüzü canlandırılmıştır.

    Sofanın hemen solundaki oda da ise duvarlarda hiç boş yer bırakmadan müthiş bir süsleme tutkusuyla işlenmiş yağlıboya resim örnekleri mevcuttur.

    Karşılıklı duvarlarda biri sahilde bir kütük üzerinde oturan pembe dekolte yakalı kadın figürü hafif yana dönük olarak resimlenmiştir. Uzun siyah saçları rüzgârda savrulurken, başındaki kırmızı başlığı ve buğulu bakışlarıyla uzakta dalgalar arasında dumanlar çıkararak ilerleyen bir gemiyi bekleyen bir ifadeyle gösterilmiştir.

    Diğer duvarda yer alan resimde görülen kayıktaki kadın ise, uzun kollu pembe ipek elbisesi, başında ipek beyaz örtüsüyle martıların uçuşlarını sevgiyle izlemektedir. Durgun bir deniz ve karşı kıyıda görülen evlerle, adeta İstanbul'u anımsatmaktadır.

    Her iki resimde de gerek konu ve gerekse gölge-ışık ve renk değerleri 20. yüzyıla tarihlenebileceğini göstermektedir. Her iki duvarda da yalnızlık çeken belki hasret dolu iki kadın figürü dikkati çekmektedir.

    Bu konaktaki C ve S kıvrımlı madalyonlar arasındaki çiçek desenlerinin benzerleri çok yakındaki Celepcigil konağının başodasında da görülmektedir. Celepcigil konağındaki bu resimleri 1919 yılında Odunpazarı'na İstanbul'dan gelen Rum asıllı Sotre ya da Sotri adında bir ressamın yaptığım evin sahibeleri anlatmaktadır. (Eczacı Sayın, Rana GÜLER, Celepcigil konağının varislerindendir. Anneannesi Ziyneti Celepcigil'in anlattığı bilgiler ışığında Sotri ya da Sotre'nin konağı resimlediğini ve İstanbul'da pek çok evde resim yapmış olduğunu ifade etmektedir.)

    Mestanoğlu Halil evindeki aynı çizgileri taşıyan çiçek demetleri de dikkati çekmektedir. Ancak bu resimlerin ayrıca incelenip, değerlendirilmesi gerekmektedir. Türk evlerinin dekorasyonlarında 19. yüzyılda çok sık karşılaşılan kuş resimlerinin burada da görülmesi ilginçtir.

    19. Yüzyılda insan figürü seyirciye açık duvar resimlerinde yoktur. Ortam insan tasvirini anıtsal boyutlarda görmeye hazırlıklı değildir. Ancak İstanbul'da bile yüzyılın ikinci yarısında figürlü birkaç manzara resmi örneğine rastlanır. Anadolu'da ve Rumeli'de ise 19. yüzyılın ikinci yarısında bazı azınlık evlerinde ilkel figür denemelerine rastlanır. Duvar resim geleneği 20. yüzyıl başında da devam etmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'da benimsenen yağlıboya resim anlayışı Anadolu'da da yayılmıştır.

    Bu bilgiler doğrultusunda figürlü resimler, oldukça gelişmiş gölge, ışık, renk değerleri, kadınların modern kıyafetleri gibi olgulara sahip olmaları dolayısıyla 20. yüzyıla tarihlendirilebilir.

    Resimlerin muhtemelen evin 1920'li yıllarda geçirdiği tamiri sırasında yapılmış olabileceği akla daha yatkın gelmektedir. Resimlerin dökülen yerlerinden görülen sıva üzerinde başka renk olmaması altında daha eski bir resmin olmadığını göstermektedir.

    Tavan eteğini dolaşan mavi girlantların aralarında çiçekler serpiştirilerek oluşturulan bordür odanın tüm duvarlarını kuşatmaktadır. Hemen altındaki panolardan birinde İstanbul Kız Kulesi işlenmiştir. Ufuk çizgisi ve resimsel özellikler oldukça ileri bir düzeyi göstermektedir. Panonun iki ucunda ise dala tünemiş simetrik birer kuş figürü yer alır. İstanbul, Beşiktaş Başmabeyinci Konağı ve Gaziantep Güllüoğlu Konağındaki pembe sarı bulutlar arasındaki Kız Kulesi görünümünden farklı ve daha geç bir etki bırakmaktadır.

    Diğer panolarda su kenarında ağaçlar, söğütler, suda yüzen ördekler ve C ve S kıvrımlarından oluşan madalyonlar içinde yer alan çiçek desenleri gibi motifler yer almaktadır. Büyük boyutlu kadın resimlerinin yer aldığı panoların altında ise, perde motifleri gözlenmektedir. Çok renkli papağan resimleri dikkati çeker. Ön oda kapısının iki yanında yalancı sütun ve mermer hissi uyandıran resimler vardır.

    Figürlü resimlerde 20. yüzyıl resim anlayışı egemenken, diğer duvar resimlerinde (madalyonlar içindeki çiçek, girlantlar manzaralar, kuşlar, saçaklı perde motifleri) 19. yüzyıl batı etkili motiflerinin bu yüzyıl başında da devam ettiği gözlenmektedir.

    İnsan figürünün resmin ana teması olarak işlenmesi, gölge-ışık etkisi de bunları çizen sanatçının hem 19. yüzyıl resim sanatına aşina, hem de 20. yüzyıl başındaki gelişmeyi özümsemiş bir yapıda olduğu anlaşılmaktadır. Kız Kulesi'nin doğru ve detaylı olarak işlenmesi, çizen kişinin İstanbul'u iyi bildiğini ve duvar resmi konusunda da deneyimli olduğunu göstermektedir.

    Prof.Dr. Şerife ÖZÜDOĞRU'nun Odunpazarı Mestanoğlu Halil Evi isimli makalesinden yararlanılmıştır.